…..
Yerde yatıyordum.Turuncu ve yeşil
minderlerin üstüne başımı dayamıştım. Tedirgindim. Elimdeydi: direnen,hiçbir
zaman vazgeçmeyen,tek başına ayakları üzerinde duran o karakterin hikayesini
anlatan ve kapağı mor renkli olan kitap.
Koydum yanıma. Aklımı boşaltmaya yetmemişti;ama güç vermişti.
Anlamak
kolaydı;ama tanımlamayı herkes yapamazdı. İlk heyecanımdı:tanımlayabiliyordum.
Anlatabiliyordum.
Başlıyordum.
Yeniydim ;yürürken gıcır gıcır yeni sesi
çıkarıyordum.
Söylüyordum ve dinletebiliyordum. Sadece
dediğim gibi tedirgindim;çünkü biliyordum ki aslında hiçbir şey bilmeyen insan
korkarmış. Gidebilmeyi herkes yapamazmış,bir cesaret işiymiş.
Çekip gitmek, kalkıp gitmek ,belki terk
etmek.
Sabit kaldığında bir şey göremediğin ve
duyamadığın için öğrenemiyorsun,bilemiyorsun. Korkuların seni anlayamadığın bir zaman sonra saplantılara
atıyor,bilinçaltın duvardan duvara çarpıyor. Aklın grileşiyor.
Sınırlar ise bir pergelin ucuna kalemi
takıp ne kadar büyük bir çember çizebiliyorsan ve içine kendini de koyuyorsan o
kadardı. O çemberin içine ne kadar insan alabilirsen o kadar yakının oluyordu;çünkü
çizgi dışında kalanlar fiziksel olarak bile yakının olamıyor. Genişletmek veya
daraltmak mümkün değildi. Çizgiye basanlara ise merkezden ancak el
sallayabiliyordunuz.
Güç verenler bir zaman sonra güç
sömürenler olabiliyordu. Bu ,büyük ve siyah yazılmıştı ve altını çizmek de size aitti.
Belli bir zamanda kıymetli olan
fotoğraflar sonrasında değersiz birer kağıt parçasına dönüşüyordu. Bu, büyük ve
siyah yazılmıştı ve altını çizmek de size aitti.
Sonra 20 tane yaz,20 tane ilkbahar,20
tane sonbahar,20 tane de kış geçti.
Her yer beyaz ve her yer siyah.
Orta yok.
İyi var,kötü var. Seçim var,tercih var,sorumluluk var. Koşmak var,bazen
tökezlemek var,bazen düşmek var,sonra kanayan yaranı tuta tuta kalkmak var.
Nasıl oluyorsa hep yeniden başlama gücü
var.
Dönüp dolaşıp aynı yere gelmek var.
Ve ben 5 yıl sonra yine aynı yerdeyim.
Gözlerim yine boş beyaz tavana bakıyor. Bu sefer minderler yok,yumuşak bir halı
var. Hala derinliklerle baş başa kalabiliyorum. Mor renkli kitabı anımsamıştım
. Mor renkli kitabın yarısından çoğunu harfi harfine yaşamıştım.
Direnmiştim,vazgeçmemiştim.
Başarmanın iç rahatlığını Moda’da
yürürken hissederdim,Foça’da balık tutarken bilirdim.
Zaman yine geçecekti. Kaç tane
yazın,kışın ve baharların kaldığını bilemem.;ama yerden kalkacağın zaman bir el
bulmanın şart olmadığını bilirim. Bulmak eyleminin başlı başına çok güzel
olduğunu bilirim. Mesela kendini bulmak,eski arkadaşını bulmak,çare
bulmak,çorabının tekini çamaşır makinesinin içinde bulmak,ettiğini bulmak,Allah’ından
bulmak…
Belki de tek mesele sadece biraz aramak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder